Esad |
Kimyasal silah saldırısı Suriye ordusunun hızlı ilerleyişini ve başarısını durdurmak ve bir an önce Suriye'ye dış müdahaleyi meşru hale getirip el Kaide'yi düştüğü bataklıktan kurtarmak içindi.
Mossad'ın komuta ettiği, İngiliz SAT komandoları ile TSK subaylarının Türkiye topraklarında özel eğitim verdiği, Vehhabi Suudi kralı ile Katar emirinin para verdiği, dünyanın dört bir tarafından toplama Vehhabi-Selefi muhalifler tarafından yapıldı bu saldırı, bu oyun...
| Mehmet Fahri Sertkaya
AkademiDergisi.com
***
Bir sakinin söylediğine göre (Suriye'de) savaşan taraflar o kadar yakın mesafeden çatışıyor ki, hükümet güçlerinin böyle silahlar kullanması ters teper. Bunu söyleyen adam, “Biz evlerimizi, Suriye askerleriyle savaşçılar arasında sadece birkaç metre olduğunu bilerek terk ettik, bu da bu tür silahların kullanılmasını mümkün kılmıyor” diye ekliyor.
| Marah Mashi
El Ahbar
***
Rus televizyonu semtin giriş çıkışlarının ve büyük kısmının Suriye Ordusunda olduğunu söyleyerek , ordunun kimyasal kullandığı İddialarının komik olduğunu açıkladı.
***
"Suriye’deki Gaz Saldırısı Hikayesinden Suudi Propagandası Kokusu Geliyor"
Russia Today'den konuyla ilgili önemli bir analiz...
Suriye'deki gaz saldırısı hikayesinden Suudi savaş propagandası kokusu geliyor
William Engdahl
Russia Today
Suriye'deki kitlesel kimyasal saldırı haberleri, ABD bakımından aktif askeri müdahale için “kırmızı çizgi” olabilir. Fakat hikâyenin basit bir analizi bile, bunun güvenilirliğine inanmak için çok erken olduğunu gösteriyor.
Ortadoğu gazetesi El Arabiya, “Çarşamba günü muhalefetin önde gelen figürü George Sabra, Suriye'nin Guta bölgesindeki bir sinir gazı saldırısında en az 1,300 kişinin öldüğünü söyledi” diye yazdı. Gazete, devamında, saldırılardan Başkan Beşar Esad hükümetinin sorumlu olduğunu iddia etti. Bu, doğrulanması halinde, ABD Başkanı Obama'nın daha önce ABD'nin Suriye'ye aktif askeri müdahalesini, Uçuşa Yasak Bölge uygulamasını ve Esad'ı devirmeye yönelik aktif askeri adımları kastederek söylediği “kırmızı çizgi” olabilir.
Arkasından bu, Ortadoğu çapında büyük bir yangına ve bir tarafta Rusya, Çin ve İran'ın, diğer tarafta ABD, İngiltere, Suudi Arabistan, Türkiye ve Katar'ın olduğu bir Süper Güçler çatışmasına yol açabilir. Dünya barışı için kesinlikle iyi bir öngörü değil.
Bu yüzden hikaye, dikkatlice analiz edilmeyi hak ediyor. Bunu yaptığımız zaman, pek çok şeyin şüpheli olduğu ortaya çıkıyor. Öncelikle, başlangıçta aktivistlere dayanarak en az 500 kişinin öldürüldüğünü söyleyen gazete El Arabiya idi. Önde gelen uluslararası medya kuruluşları buraya dayanarak haber yaptı. Hikayeyi daha kuşkulu kılacak şekilde, farklı medya kuruluşlarının haberlerinde varsayılan ölü sayısı her dakika değişti: USA Today önce 635 sonra 800, Rupert Murdoch'un SkyNews'i ise 1,300 rakamını verdi.
Hikayenin kaynağı olan El Arabiya, Suriye çatışmasında tarafsız değildir. 2002 yılında Dubai'de Suudi kraliyet hanedanı tarafından kurulmuştur. Gazetenin çoğuna, Suudi yayıncı Ortadoğu Yayın Merkezi (MBC) sahiptir. Suudi Arabistan, Suriye hükümetini devirme çabalarının önde gelen bir mali destekçisidir. Bu, kayıtlarla kanıtlanabilir bir gerçektir. Dolayısıyla ilk bakışta, Suudilerin sahip olduğu medyanın bu denli tahrik edici bir Esad karşıtı varsayımı aktarmasına ihtiyatla yaklaşmak gerekir.
Hikayelerinin basılan içeriğine baktığımız zaman, mesele daha da şüpheli hale geliyor. İlk olarak, aktardıklarına göre “Suriye Devrim Komuta Konseyi'nden aktivistler, bombardıman sonrasında rejimin savaş uçaklarının bölge üzerine uçtuğunu söyledi ve Devlet Başkanı Beşar Esad'a bağlı güçleri kimyasal silah kullanmakla suçladı.” Bu, birçok düzeyde şüphelidir. Her şeyden önce, hükümet karşıtı (isimsiz) “aktivistler”in kesinlikle tarafsız olmayacağını söyleyebiliriz.
Devam ettikçe hikaye daha da bulanık hale gelmektedir. Metnin ilerleyen kısımlarında “Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, acımasız saldırıda aralarında çocukların da olduğu onlarca işinin öldürüldüğünü söyledi” ibarelerini okuyoruz. 2011'de savaş başladığından beri Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), Suriye'deki Esad karşıtı her tür negatif haberin kaynağı oldu.Kulağa insani çağrışımlar yapan SOHR ile ilgili bir diğer tuhaf şey, araştırmacı gazetelerin ortaya çıkardığı üzere bu kuruluşun, 13 yıldır Londra'da yaşayan tek bir Suriyeli mülteciden, bir giyim mağazasının sahibi olan ve evinden bir Twitter sayfasında yazan Suriyeli bir Sünni Müslüman olan Rami Abdürrahman'dan ibaret olduğudur. Bu kişi, kısmen BBC'de çıkan çok dostane bir profil hikayesi sayesinde, ana akım medyada itibar kazandı. Kendisi için tarafsızdan başka her şey söylenebilir.
Şüpheli haberlerin diğer boyutu, “elverişli” bir gerçek olarak, iki gün öncesinde hükümetin izniyle, Suriye savaşında kimyasal silahların kullanıldığına dair varsayımları soruşturmak üzere resmi bir BM silah denetçileri heyetinin gelişiyle çakışmalarıdır. Bu, en önemli soruyu beraberinde getiriyor: Beşar Esad'ın, bir BM kimyasal silah ekibinin Suriye'ye girmesine izin verdiği sırada yasaklanmış kimyasal silahları kullanarak bir şeyler kazanabilmesi ne kadar ihtimal dâhilindedir?
Heyet başlangıçta, 19 Mart'taki Han el Asel saldırısında ve başka iki yerde kimyasal silah kullanılıp kullanılmadığına dair kanıtları araştırmak üzere çağrılmıştı. Mayıs ayında, BM Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonu üyesi Carla Del Ponte, ölümlerden ve Suriye'deki tıp personelinden elde edilen verilerin, sarin sinir gazının isyancı savaşçılar tarafından kullanıldığını gösterdiğini söylemişti. Hükümetin bu gazları kullandığına dair hiçbir kanıt bulmamışlardı. Bu durum, Obama'yı Esad rejimine karşı de facto savaş eylemi anlamına gelecek şekilde, uçuşa yasak bölgeyi de içeren doğrudan askeri müdahaleyi hayata geçirmeye kışkırtan Pentagon ve Dışişleri Bakanlığı'ndaki savaş yanlıları fraksiyonu için hayli küçük düşürücü oldu. 2012 yılında Obama, Suriye Devlet Başkanı'nın kimyasal silah kullanmasının bir “kırmızı çizgi” olacağını ve ABD'nin çatışmaya müdahale edip etmeme konusundaki hesapları değiştireceğini söylemişti.
Son olarak, Esad güçleri tarafından zehirli gaz saldırısına maruz kaldığı söylenen Doğu Guta bölgesi, Mayıs ayıda isyancı güçlere karşı elde edilen bir dizi püskürtme zaferi sonrasında Hükümet güçleri tarafından, El Kaide bağlantılı El Nusra Cephesi üyesi cihadçı teröristlerden geri alınmıştı ve şu anda Esad güçlerine karşı önemli bir direnişe sahne olmuyor.
El Arabiya'nın son varsayımları hakkında gerçekten bağımsız yargıçlardan teyit beklerken, 1964'teki Tonkin Körfezi sürecindekiler gibi savaş propagandası kategorisindeki haberleri bir tarafa bırakmamız hepimize tavsiye olunur. Hatırlayabileceğimiz gibi o olay Kongre'nin Başkan Lyndon B. Johnson'ı “hükümetinin komünist saldırı riski altında olduğu düşünülen tüm Güneydoğu Asya ülkelerini destekleme” izni vermeye zorlaması için Pentagon tarafından çarpıtılmıştı. Bunun sonucunda çıkan karar, Johnson'un ABD güçlerinin yerleştirilmesine ve Kuzey Vietnam'la açık bir savaşın başlatılmasına yasal olarak izin vermesi olmuştu.
Çev: Selim Sezer
***
Eric Draitser: ABD'nin Kanıtlarının Çürütülmesi
Ünlü stopimperialism.org sitesinden analist Eric Draitser, ABD'nin Suriye devletinin kimyasal silah kullandığına dair yayınladığı raporu çürütüyor...
“Suriye hükümeti tarafından 21 Ağustos 2013 tarihinde kimyasal silah kullanılması hakkında ABD hükümetinin değerlendirmesi”nin çürütülmesi
Eric Draitser
stopimperialism.org
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'nin kamuoyuna yaptığı açıklamayla birlikte yayınlanan, “Suriye hükümeti tarafından 21 Ağustos 2013 tarihinde kimyasal silah kullanılması hakkında ABD hükümetinin değerlendirmesi” başlığını taşıyan doküman yalnızca, ABD'yi Ortadoğu'da başka bir mücrim ve yıkıcı savaşa sürüklemek için tasarlanan, imal edilmiş anlatının bir özetidir. Suriye'de sahada bulunan BM kimyasal silah denetçilerinin ilk raporlarından bile önce yayınlanan doküman, bir kurgu çalışmasının ürünüdür.
Doküman ilk olarak “Birleşik Devletler Hükümeti, yüksek bir güvenilirliğe dayanarak, Suriye hükümetinin 21 Ağustos 2013 tarihinde Şam'ın banliyölerinde bir kimyasal silah saldırısı gerçekleştirdiği değerlendirmesini yapmaktadır” ifadesiyle başlıyor. Doğal olarak, sahadaki uzman denetçiler kendi çalışmalarını henüz sonuçlandırmamışken böyle bir sonuca nasıl ulaşıldığı merak edilebilir. Eğer kimyasal silahlar, toksikoloji ve diğer ilgili disiplinlerde yılların eğitimine sahip olan bu uzmanlar böyle bir saptama yapacaksa, ABD'nin şimdiden böyle bir sonuca ulaşmış olması hayli elverişli görünecektir.
Dahası, bu sözde “istihbarat”ın kaynakları hakkındaki kendi itirafları düşünüldüğünde, bu denli müphem bir hükümet raporu hakkında ciddi şüphelerin ortaya konması gerekir. Dokümanda şunlar izah edilmektedir:
Tüm kaynaklardan hareketle oluşturulan bu değerlendirmeler, insani, göstergesel ve jeo-uzamsal istihbarat ile kayda değer açık kaynaklı raporlar toplamına dayandırılmıştır… ABD istihbarat bilgilerine ilave olarak, uluslararası ve Suriyeli tıp personelinden gelen açıklamalar, videolar, tanık anlatıları, Şam'ın en az 12 farklı bölgesinden binlerce sosyal medya raporu, gazeteci raporları ve hayli itibarlı sivil toplum kuruluşlarından gelen raporlar mevcuttur.
İlk ve öncelikli olarak, bu dokümanın eleştirel bir okuması, “insani istihbarat” ve “tanık anlatıları” kavramlarıyla işe başlamalıdır. Böyle bir terminoloji, ABD'nin önceden kanaat getirilmiş sonuçları isyancı kaynaklarına ve Batı medya raporlarında her zaman alıntılanan kaynaklar olan, ağızlarda sakız olmuş “aktivistlere” dayandırdığını göstermektedir. İkinci olarak, ABD yetkililerinin tanık anlatılarını ince eleyip sık dokuduğu açıktır, zira çatışmanın her iki tarafından da, bu sözde yüksek güvenilirliğe sahip değerlendirmeyle doğrudan doğruya çelişen çok sayıda anlatı mevcuttur.
Associated Press muhabiri Dale Gavlak tarafından Mint Press News'te aktarıldığına göre, Guta kasabasından – kimyasal saldırının gerçekleştiği bölgeden – Suriyeliler, ABD hükümeti tarafından anlatılandan oldukça farklı bir hikaye anlatıyorlar. Kasaba sakinleri, “bazı isyancıların Suudi istihbarat şefi Prens Bender bin Sultan aracılığıyla kimyasal silahlar edindiği ve söz konusu gaz saldırısının gerçekleştirilmesinden sorumlu olduğu” yönünde hayli inanılır tanıklıklar sunuyor. Bu tanıklıkları daha da zorlayıcı kılan şey, söz konusu tanıklıkların, içlerinden bazılarının çocuklarını Esad güçleriyle savaşırken kaybettiği, Esad karşıtı Suriyelilerden geliyor olması. Guta sakinlerinden biri, Nusra Cephesi isimli cihadçı grup adına kimyasal silah saldırısı gerçekleştirmekle görevlendirilen ve Suudilerden gelen silahların indirildiği ve taşındığından bahseden oğluyla olan konuşmasını anlatmış. Oğlu daha sonra, silahları saklamak için kullanılan bir tünel içinde öldürülmüş.
Diğer yandan “sosyal medya raporlarının” bir savaş nedeni oluşturmak için güvenilir kanıt teşkil etmesine itiraz etmek de oldukça önemlidir. ABD ve diğer istihbarat kuruluşlarının, uygun gördükleri herhangi bir yoldan twitter, Facebook ve diğer sosyal medya sayfalarını manipüle edebildikleri uzun zamandır bilinen bir gerçektir. Bunu Guardian 2011 tarihinde yazmıştı:
ABD ordusu, internet görüşmelerini etkilemek ve Amerikan yanlısı propaganda yaymak için, sahte online kişiler kullanmak yoluyla sosyal medya sitelerini gizlice manipüle etmesini sağlayacak bir yazılım geliştiriyor… Buna göre her bir sahte online kişi, ikna edici bir arka plana ve geçmişe sahip olmalı ve ayrıntılar vermelidir; 50'ye kadar ABD merkezli kontrolör de ‘sofistike düşmanlar tarafından keşfedilme korkusu olmadan' çalışma yerlerinden sahte kimlikleri işletebilmelidir.
Şu durumda temel bir gerçek olarak ABD, üzerinde kontrole sahip olduğu bir sistem olan sosyal medyayı, önceden imal edilmiş savaş anlatısını doğrulamak amacıyla kullanmaktadır. İlave olarak, videoların bir kanıt parçası teşkil ettiği fikri de gülünçtür. Herhangi bir gözlemcinin size söyleyebileceği üzere, videolar kolayca manipüle edilebilmektedir ve dokunulmamış halde olsalar bile, bir suçun zanlısını değerlendirmek amacıyla kullanılamazlar. Videolar yalnızca görülebilir olanı gösterir, bunun altında yatan gerekçeleri, araçları ve fırsatları değil. Bunların hepsi gerçek bir soruşturmanın parçasıdır.
Nihayet, gazeteci raporlarının da “yüksek güvenilirliğe dayanan değerlendirme” denilen bu pastişin parçası olduğu fikrinden ciddi şekilde kuşkulanmak gerekir; zira Batı'nın Suriye'deki çatışmayla ilgili yaptığı haberler genellikle ülke dışındaki gazetecilerden veya isyancıların davasına sempati duyanlardan gelmektedir. İster ücretli propagandacılar olsunlar ister sadece şirket medyasının sözcüleri olarak kullanılan uygun araçlar, onların raporları hayli şüphelidir ve kesinlikle savaş politikasında hiçbir rolleri olmamalıdır.
Değerlendirmede referans verilen “istihbarat bilgisi”nin incelenmesi de kritiktir. Bizzat dokümana göre, savaş gerekçesinin önemli bir bölümünün insani istihbarata dayandığı görülecektir. Pek çok haber kuruluşu, Esad'a yöneltilen bu suçlamanın tümünün, İsraillilerden ABD istihbaratına gelen ve ele geçirilen bir telefon aramasına dayandığını yazdı. Savaş amaçları için istihbarat imal etme konusunda uzun bir geçmişi olan İsrail, kesinlikle tarafsız bir gözlemci değildir. Bölgede Esad hükümetinin devrilmesi çağrısı yapan temel aktörlerden biri olan Tel Aviv'in, Suriye'ye yönelik bir ABD müdahalesinin sağlanmasında menfaati vardır.
Tutkulu bir İsrail yanlısı haber kuruluşu olan FOX News, şunları belirtti:
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın 21 Ağustos'taki kimyasal silah saldırısından sorumlu olduğuna dair ilk teyit, İsrail istihbarat servisinden bir gruptan geldi… İsrail Savunma Kuvvetleri'nin bir özel birimi – numara 8200 adıyla bilinen bir istihbarat birimi… Beyaz Saray'ın saldırının arkasında Esad rejiminin olduğu sonucuna ulaşmasını sağlayan istihbarat sinyallerinin verilmesine yardımcı oldu.
Esad'ı devirme savaşından en büyük menfaati sağlayanların, saldırıyı Esad'la bağlantıIandırdığı iddia edilen tek kanıt parçasının ilk kaynağı olması gayet tutarlı görünecektir. Eğer bunun en hafif deyimle uydurma bir savaş bahanesi olduğunu düşünüyorsanız, haklısınız.
Değerlendirme, Washington'un saldırıların Esad tarafından gerçekleştirildiği sonucuna varma biçimini de ortaya koyuyor. Dokümanda şu ifadelere yer veriliyor.
Yüksek güvenilirliğe dayanarak, Suriye hükümetinin 21 Ağustos tarihinde Şam'ın banliyölerinde muhalefet unsurlarına karşı kimyasal silah saldırısı gerçekleştirdiği değerlendirmesini yapıyoruz. 21 Ağustos saldırısının muhalefet tarafından yapıldığı senaryosunun hayli ihtimal dışı olduğu değerlendirmesini yapıyoruz. Bu değerlendirmeyi yapmak için kullanılan bilgiler arasında rejimin bu saldırı için hazırlıklar yaptığı ve teslimat araçlarıyla ilgili istihbarat, saldırının kendisi ve etkisi hakkında pek çok istihbarat dalgası, saldırı sonrasındaki gözlemlerimiz ve rejim ile muhalefetin kapasiteleri arasındaki farklar bulunmaktadır.
Yukarıdaki alıntıyı tahlil ederken, Suriye'deki olayları yakından takip eden herkesin, bu sonucun kusurlu önermelere ve açık yalanlara dayandırıldığını hemen anlayabilmesi gerekir. Öncelikle, kimyasal silah saldırısının muhalefet tarafından gerçekleştirilmesinin “hayli ihtimal dışı” olduğu iddiasının öne sürülmesi imkansızdır, zira “isyancıların” daha önce kimyasal saldırılar gerçekleştirdiğine dair bolca kanıt mevcuttur. İsyancıların havan toplarına kimyasal silah yüklediğini gösteren ve yaygın bir şekilde dolaşıma girmiş olan videonun ortaya koyduğu gibi, bu gruplar kapasiteye ve gönderme sistemlerine sahip oldukları gibi, kayda değer düzeyde, kesinlikle saldırıyı gerçekleştirmelerine yetecek kadar kimyasal alımı da gerçekleştiriyorlar. Dahası, Nusra Cephesi ve diğer aşırıcı isyancı fraksiyonların gerçekleştirdiği çok sayıda katliam, bu grupların masum sivilleri toplu halde öldürme konusunda hiçbir tereddüdünün olmadığını gösteriyor.
ABD'nin vardığı sonuçları en azından kısmen “rejimin bu saldırı için yaptığı hazırlıklara” dayandırdığı iddiasına gelince, bunu herhangi bir şekilde desteleyecek bir kanıt sunulmadığı için bu da müphem bir iddiadır. Göründüğü kadarıyla Amerika Birleşik Devletleri uluslararası gözlemcilerin böyle bir kanıta sahip oldukları yönünde “sözlerini söylemelerini” istiyor ama, kırılgan kamuoyunun bunu görmesine izin vermemek gerekiyor. Kulağa, Irak savaşı öncesinde Bush'un söylediği yalanlar gibi geliyor.
Sözde “saldırı sonrası gözlemler” de yine şüphelidir, çünkü daha önce belirttiğim gibi, ABD BM'nin kimyasal silah denetiminin sonuçlarını beklemeye zahmet etmemiştir. Bu yüzden, bu gözlemler ancak sahada bulunan Esad karşıtı kaynaklardan veya alanda bulunmayıp, aynı rejim karşıtı kaynaklardan kendilerine verilen bilgileri sadece tekrarlayan uluslararası gözlemcilerden gelmiş olabilir.
Adeta okuyucuya kötü bir şaka yapmak için yazılmış gibi duran doküman, inkar edilemez, kanıtlara dayalı bir değerlendirme olduğu iddiasına rağmen gerçekte, rivayet ve dedikodulardan başka bir şeye dayanmamaktadır. İlk sayfanın sonunda, bütün alıntıların içinde en önemlisi saklanmıştır:
Yüksek güvenilirliğe sahip değerlendirmemiz, ABD İstihbarat Topluluğunun teyitsiz olarakalabileceği en güçlü tutumdur. [vurgu bize ait].
Dolayısıyla ABD, kendisine ya da müttefiklerinden birine saldırmamış bir ülkeye, teyit edilmediği kabul edilen kanıtlar temelinde mi saldıracak? Bu denli korkunç ve suçlu bir şey olmasaydı, gülünç olurdu bu.
“Suriye hükümeti tarafından 21 Ağustos 2013 tarihinde kimyasal silah kullanılması hakkında ABD hükümetinin değerlendirmesi”, Suriye'ye karşı, siyasi, askeri ve ahlaki bakımdan meşrulaştırılamaz olan savaşı meşrulaştırmak amacıyla yapılmış, zayıf bir şekilde inşa edilmiş bir girişimdir. Yalanlara, çarpıtmalara, Esad'ın şeytanın tecessümü olduğu, ABD'nin de ahlaki üstünlükle, bir kez daha barış için savaşa girmesi gerektiği yönünde açık propagandaya dayanmaktadır. Bundan daha aldatıcı bir şey olamaz. Bundan daha tiksindirici bir şey olamaz. Bundan daha Amerikalı bir şey olamaz.
Çev: Selim Sezer
***
Suriye'de Kimyasal Yalanı - Teröristler İnsanlara Şırınga İle Ne Enjekte ediyorlar?
***
İsyancıların/Muhaliflerin havan toplarına kimyasal silah yüklediğini gösteren ve
yaygın bir şekilde dolaşıma girmiş olan video
yaygın bir şekilde dolaşıma girmiş olan video
***
Guta Katliamı: İslam Tugayı Füzelerinin Hikayesi / Katliam Ordunun İlerleyişini Durdurma Amaçlı
Muhammed Blut
Es-Sefir
Rusya kanıtlarını sundu, Batı ithamdan kaçınıyor, Obama istihbaratın devreye girmesini istedi.
Batılılar ve Amerika, Güvenlik Şurası önünde Suriye rejimini kimyasal silah kullanmakla suçlamaktan neden uzak durdular?
Arap kaynaklar, Batılı ve Amerikalı görevlilerin; kimyasal saldırı ile ilgili, resmi olarak ilan edilmeyen ama savaş sahası ve Guta bölgesini ilgilendiren uydu görüntüleri ve Rus belgeleri destekli bazı şeyler duymuş olabilecekleri üzerinde duruyorlar.
Rus heyet, önceki gün Güvenlik Şurasında belgelerle yaşananları aktardı. Toplantı süresince Amerikalılar, uydu görüntülerinde benzer sonuçlara -muhalif taraflardan atılan 2 füzeye- ulaştığından Rusların belgelerine karşılık başka belge sunamamış.
Suriye'nin Birleşmiş Milletler temsilcisi Beşşar Caferi, Rusların belgelerini destekleyecek kanıtlarla süratli bir şekilde Şam'dan New York'a gitti. Batı'nın, Suriye rejimini itham etmesi ve soruşturmaların genişletilmesini talep etmekle yetinmesi, Rusların önceki gün gece saat 01.53'te Duma'dan atılan 2 füzeye ait fotoğrafları, Güvenlik Şurasına teslim etmesine dayanıyor. Ayrıca Batılıların, kendilerine mahsus referanslarına başvurmadan Suriye Muhalif Koalisyonunun, Suriye hükümetine sorumluluk atfettiği yorumlara dayandıkları gözlemlendi.
Ruslar, kimyasal madde taşıyan el yapımı füzelerin, Zehran Alluş yönetimindeki 'İslam Tugayı'nın kontrolü altındaki bölgeden atıldığını söylüyorlar. Zehran Alluş yönetimindeki İslam Tugayı, Guta'daki en güçlü silahlı grup ve 25 bine yakın militana sahip. Arbin, Zemelka, Sekba, Kefbatn, Ayn Terma ve çevre bölgelere dağılmış haldeler. Suriye ordusunun şu ana kadar ki en büyük operasyonu olan ve başkentin eteklerinde gerçekleştirilen ''Kent Kalkanı'' hamlesine cevaben, biri eski mıntıka olan Cobar yakınlarında bir beldeye, diğeri de, Doğu Guta'daki Arbin ve Zemelka ortalarına isabet eden iki füze atıldı.
Suriye ordusunun topçu birlikleri gece saat 1 gibi militanların merkezlerini bombalamaya başlarken, sabah 6 gibi de tank konvoyu ve piyade birlikleri özel bir şekilde Cobar'a, muhalif ''Başkent Fetih Cephesi'' grubuna doğru harekete geçmişti. Bölgede 13 muhalif tabur, Suriye ordusuna karşı savaşmak üzere Nusra Cephesi komutasında bir araya geldi. Bu taburlardan bazıları şunlar: ''Harun Reşid, Hak Kılıçları, Muhacirin ve Ensar, Ebu Zer Gifari, Abbas bin Meryem, Sultan Muhammed El-Fatih, Şam Kalkanları, Cobar Şehitleri, Mecd el-Hilafe''
Kaynaklar, Cobar cephesinde savaşan ''Başkent Fetih Cephesi'' birliklerinin, gece saat 1'den sonra ve kimyasal saldırıdan hemen önce, Abbasiyin garajları yakınlarından, Faris El-Hori yolu sonlarına doğru çekilmeye başladığını, Ensar İslam birliklerinin ise Guta'nın en kalabalık bölgelerinden Duma'da toplandığını belirtiyor.
Meydan bölgesinden başkentin kalbine nüfuz etmeye ve başkentin güneyinde Hacer el-Esved ve Yalda'da bulunan Suriye ordusunu kuşatmaya çalışan Özgür Ordu'ya bağlı 2. ve 4. birlikler, Suriye ordusunun önleyici operasyonu ile durduruldu.
Füzelerin atılması ile gerçekleştirilen kimyasal saldırının ve teftiş komitesinin bölgeye girişinin talep edilmesinin, ağırlıklı olarak hedefinde, her şeyden önce Suriye ordusunun askeri operasyonlarını durdurması var.
Suriye İnsan Hakları örgütü Mirsad, Suriye ordu birliklerinin baskısının, Suriye Muhalif Koalisyonunun rejimi kimyasal silah saldırısı yapmakla suçladığı Guta'daki militanlara kadar ulaştığını aktardı. Mirsad, katliamda hayatını kaybedenlerin sayısının 170'e ulaştığını söyledi.
Çev: Hasan Sivri
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.