muhalifler |
"Suriye’de Batı Destekli Soykırım Sürüyor"
Geçtiğimiz haftasonu Suriye’nin kuzeyindeki Han el Asel kasabasında gerçekleşen ve çoğu sivil yaklaşık 150 kişinin Batı destekli Tekfirci militanlar tarafından soğukkanlılıkla öldürüldüğü katliam, kasaba sakinlerine travma yaşatan ikinci vahşet oldu.
Finian Cunningham
Press TV
Geçtiğimiz haftasonu Suriye'nin kuzeyindeki Han el Asel kasabasında gerçekleşen ve çoğu sivil yaklaşık 150 kişinin Batı destekli Tekfirci militanlar tarafından soğukkanlılıkla öldürüldüğü katliam, kasaba sakinlerine travma yaşatan ikinci vahşet oldu.
Beş ay önce Halep eyaletindeki bu kasabada kimyasal silah saldırısı sonucunda yaklaşık 30 kişi hayatını kaybetmişti. 19 Mart tarihinde 100 civarında kişi de, ölümcül Sarin maddesi de içeren zehirli patlama sonucunda ciddi bir şekilde yaralanmıştı.
Kimyasal kitle imha silahlarının patlatılması uluslararası hukuk tarafından yasaklanmıştır ve savaş suçu teşkil eder.
Geçtiğimiz haftasonu Han el Asel'de gerçekleşen katliamın, bir önceki kitle katliamına ilişkin gerçekleri örtmek üzere Batı destekli militanlar tarafından gerçekleştirildiğine dair güçlü ikinci kanıtlar var – önceki katliamın üzerini örtmek istemelerinin temel sebebi, Suriye'nin 30 ayı geride bırakan çatışmasında Batı hükümetlerinin ağır suçları ve örtülü müdahaleleri.
Suriye'nin Rusya Büyükelçisi Dr. Riyad Haddad, son katliamlar için şunları söyledi: El Nusra Cephesi ve Ensar El Halife tugayının [Han el Asel'de] gerçekleştirdiği son kıyımın amacı, silahlı terörist gruplar tarafından kimyasal silah kullanılmasının tanıklarını öldürmekti.”
Churkin ayrıca fırlatılan roketlerin, Suriye silahlı kuvvetleri tarafından kullanılmış olsa “fabrika yapımı” olmasının bekleneceğini, ancak böyle olmadığını, ayrıca Beşer tipi geliştirilmiş füzelerin kimyasal silah başlıkları olmadan hükümet karşıtı militanlar tarafından her yerde kullanıldığını söyledi.
Dahası, Mart saldırısının gerçekleştiği dönemde kasaba Suriye ulusal kuvvetlerinin kontrolü altındaydı. Saldırının kurbanlarının en az yarısı Suriye askerleriydi.
Rusların çalışması, bağımsız teyitler için gözlenecek şekilde, uluslararası standartlara tamamen uygun bir şekilde gerçekleştirildi. Araştırmanın sonuçları, daha önce ABD Başkanı Barack Obama, İngiliz Başbakanı David Cameron ve Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande tarafından öne sürülen iddialarla açıkça çelişiyor. Bu Batılı liderler, Han el Asel'deki söz konusu kimyasal silah saldırısının Başkan Beşar Esad'ın izniyle Suriye silahlı kuvvetleri tarafından gerçekleştirildiğini iddia etmişti.
Batı'nın iddiaları en başından beri kinik bir siyasi gündemin kokusunu veriyordu. Öncelikle Batılı hükümetler, vahşetin Esad'a bağlı silahlı kuvvetler tarafından işlendiğine dair bağımsız olarak doğrulanabilecek kanıtlar sunmuyordu. İddialar yalnızca tumturaklı imalara ve gizli “kanıtlara” dayanıyordu.
İkinci olarak, Batılı liderlerin gizli istihbarat “bulgularını” duyurdukları sansasyonel medya tantanası, Suriye'de savaşan militan grupları açıkça silahlandırmaya devam etmenin gerekçesi olarak kullanıldı.
Başkan Obama 14 Haziran'da Amerika için silah gönderme talimatını imzalarken İngiltere ve Fransa aynı ayın başlarında Suriye'ye yönelik silah ambargosunu kaldırmıştı. Esad güçlerinin kimyasal silah kullanmaktan suçlu olduğu yönündeki Batı iddiaları, ülkeye açıkça silah gönderme adımlarını meşrulaştırmanın merkezinde yer alıyordu.
Washington, Londra ve Paris'in uzun zamandan beri Suriye'deki yabancı paralı askerler şebekesine askeri istihbarat kanalları ve bölgesel vekilleri olan İsrail, Ürdün, Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye üzerinden örtülü olarak silah ve lojistik sağladığı elbette biliniyor. Aşırıcı gruplar El Kaide ve diğer Tekfirci tugaylarla bağlantılı ve Suriye'de rejim değişikliğini hedefleyen örtülü gündemleri doğrultusunda Batı hükümetleriyle birlikte çalışıyor. Suriye'de Esad'ın devrilmesi, petrol zengini Ortadoğu'da İran'ın etkisine darbe indirmek olarak görüldüğünden, Batılı devletler ile, İsrail ve Suudi Arabistan'ın da aralarında olduğu bölgesel müttefiklerinin uzun zamandır peşinden koştuğu bir jeopolitik hedef.
Ancak Batı iktidarları, bu çıplak emperyalist ve mücrim tutkularını, Suriye hükümetine karşı “demokrasi yanlısı bir hareketi” destekleme kisvesi altında maskeleme ihtiyacı duydu. Suriye'de görünüşteki demokratik reform destekçilerinin arasında Ürdün, Katar ve Suudi Arabistan'ın despotik diktatörlükleri ve İsrail soykırım rejiminin de olması nedeniyle bu kisve her zaman alaya şayandı.
Diğer yandan anketler, Şam'daki Beşar Esad hükümetinin Suriyelilerin çoğunluğu tarafından desteklendiğini gösteriyor. Dahası, ülkede Mart 2011'deki isyanın başlangıcından beri, tüm devlet kurumları küçük hasarlarla ayakta kaldı. Bir diğer deyişle ağır basan kanıtlar, Suriye'deki çatışmanın, Suriye hükümetinin her zaman iddia ettiği gibi, rejim değişikliğini amaçlayan yabancı destekli bir komplo olduğunu gösteriyor.
Ancak Batılı namert ana akım medya, geride kalan iki yıl boyunca Suriye'de Batı'nın desteklediği demokrasi yanlısı bir hareket olduğu yönünde sahte bir anlatı yaratmak için inatla çabaladı.
Bu yanılsamalı anlatıyı çürütecek, yukarıda saydığımız şeylere ilave olarak, Batılı hükümetlerin ve bölgesel müttefiklerinin menfur gündemlerini ifşa eden iki başka faktör daha artan düzeyde devreye girdi. Düzenli Suriye güçleri tarafından yenilgiye uğratılan militanlar, Batılı ve Suudi askeri istihbaratla uzun süredir kirli bir birlikteliği olan El Kaide'ye veya benzeri ağlara bağlı.
Suriye ordusu son aylarda askeri üstünlüğü ele geçirirken, Suriye'yi sabote eden ve yıkan militan şebekenin temel olarak yabancı paralı askerlerden oluştuğu giderek açık hale geliyor. Dahası bu yabancı paramiliter güçler, Suriye nüfusu arasında ancak ihmal edilebilir bir desteğe sahip.
Bir başka deyişle, Batı hükümetlerinin ve medyasının Suriye'de gerçekten yaşananlar konusunda koca bir yalan söylediği apaçık hale geliyor. Bu, Arap Baharı sürecinde diğer bölge ülkelerinde görülen demokrasi yanlısı bir hareket değildir.
Tersine, gerçekte yaşanan şey, Batılı hükümetlerin egemen, kanuna dayalı bir ülkede kitle katliamları ve yıkım gerçekleştirmek üzere yabancı terörist çeteleri gizlice desteklemesidir. Ölü sayısı şu ana kadar 100 bini bulmuş olduğundan, bu örtülü saldırganlık savaşı bir soykırım – Batılı hükümetler tarafından kışkırtılan ve desteklenen ve onların propaganda medyaları tarafından örtbas edilen bir soykırım – olarak tanımlanabilir.
Batılı hükümetler ve askeri istihbarat servisleri yabancı terör ağlarına, uyarısız gerçekleşen bombalı araç saldırıları ve köylerdeki toplu katliamlarla sivil nüfusa karşı katliamlarında para, silah ve lojistik sağladıkları gibi, bu Batılı kuruluşların kimyasal kitle imha silahları tedarik ettiğine dair de sağlam kanıtlar var.
Türk medyası daha önce, Türkiye toprakları içindeki Batı destekli El Kaide gruplarının (ki bu gruplar resmen Batı'nın terör listesindedir) ellerinde Sarin sinir gazı bulunduğunu açıklamıştı. Bu gruplar Suriye içinde saldırılar düzenlemek için Türkiye'nin güneyini ve Ürdün'ü üs olarak kullanıyor. Başka yerlerde Amerikan CIA ve İngiliz MI6 teşkilatının örtülü olarak bu tür terör çeteleriyle çalıştığına dair güvenilir bilgiler var.
19 Haziran'da Washington Post, Amerika'nın Ürdün'de hayata geçirdiği ve Ürdün ordusuna kimyasal silahların ele alınmasıyla ilgili eğitim verildiği varsayılan bir askeri program hakkında bir haber hazırladı. Gazete şunları yazdı: “Bu çabaların parçası olarak Ürdün güvenlik güçlerine Suriye içindeki kimyasal silah alanlarının tanımlanması ve emniyete alınmasına dair 70 milyon dolarlık bir eğitim veriliyor… Aynı zamanda güvenilir isyancı grupların silahları ele geçirmesi (kullanması) ile ilgili planlar üzerine çalışılıyor.”
Burada makul bir okuma, Batı hükümetlerinin ve bölgesel müttefiklerinin Suriye içindeki vekil paramiliter güçlere sağladığı cephanenin kimyasal silahları da içerdiğini güçlü bir şekilde gösterecektir.
Militanların Han el Asel'de kimyasal silahlar kullandığına ilişkin son Rus çalışmasından hareketle, Batı destekli terör gruplarının Batı hükümetlerinin ve onların askeri kuruluşlarının tam desteği yahut zımni desteğiyle bu silahları kullandığı sonucuna varmak hatalı olmayacaktır.
Diğer yandan analist Christof Lehmann'ın belirttiği üzere, Rusların ikna edici çalışması nedeniyle Birleşmiş Milletler'in önceki hafta üst düzey müfettişi Abe Sellstrom'u, Han el Asel'deki ölümcül kimyasal saldırıya ilişkin hayli gecikmiş bir soruşturmanın nasıl yürütüleceğine ilişkin olarak Suriye hükümetiyle tartışmak üzere Şam'a göndermesi de hayli manidardır.
Eldeki verilere göre BM ekibi ile Suriyeli yetkililer arasındaki görüşme dostane bir havada geçti ve yakın bir zamanda derinlemesine bir soruşturma yapılması sözü verildi. Böyle bir soruşturma numunelerin toplanmasını ve 19 Mart saldırısında neler olduğuna dair Han el Asel'deki tanıklarla görüşülmesini de içerecekti. Bu soruşturmanın elde edeceği bulgular büyük bir ihtimalle, kitle katliamının faillerinin Batı destekli yabancı militanlar olduğu sonucuna varan Rus çalışmasını destekleyecekti.
Böyle bir bulgu, siyasi bakımdan şiddetli tartışmalara yol açacak üç sonuç getirecekti. Birinci olarak Batılı hükümetlerin, kimyasal silahlar hakkında Suriye hükümetine daha önce yönelttikleri ithamlarda yalan söylediği şüpheden uzak bir şekilde gösterilecekti. İkinci olarak böyle bir suç, Batı'nın militanlara silah gönderme gerekçesinin tamamen düzmece olduğunu ortaya çıkaracaktı. Üçüncüsü ve en önemlisi, Batılı hükümetlerin ve onların medyasının, Suriye halkına karşı soykırım kampanyasında suç ortağı olduğunu gösterecekti.
Han el Asel etrafında şekillenen ve aleyhte olacak bu resim nedeniyle, Batı destekli ölüm mangalarının önceki hafta, kimyasal silahlarla yapılan ilk katliamın tanıklarını ortadan kaldırmak için umutsuzca bir girişime yönelmesi mantıksız değildir. Suriye'deki soykırımın Batılı destekçileri için, bu gerçeğin ortaya çıkmasından daha önemli bir şey olamazdı. İşte bu yüzden gerçeklik katledildi.
Çev: Selim Sezer
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.