Sayfalar

15 Ekim 2013 Salı

Firavun namaz kılmış

akp'nin gerçek yüzü, Alevilik, beşar esad, fıkıh, mehmet fahri sertkaya, nusayrilik, sapık mezhepler, suriye sorunu

Ülkemizdeki, Sabetayistlerin, Kripto Yahudilerin ve Masonların kontrolündeki medya sayesinde beyinleri sulandırılan ve bir türlü gerçeği görmek istemeyen bakar körlere duyurulur:

FİRAVUN SINIFINA KOYDUĞUNUZ ADAM, YANİ ESAD, YİNE BAYRAM NAMAZI KILDI. ALNI SECDEYE VARDI, CEMAATE DAHİL OLDU, ÖNÜNE DE İMAM GEÇTİ. 

Namazı kıldıran imam, emin olamadım ama el Kaide tarafından bombalı saldırıda katledilen Sünni alim Said Ramazan el Buti'nin oğluydu. Namaz sırasında Esad'ın yanında çok sayıda Sünni alim ve Sünni olan Suriye genel müftüsü de vardı. Her zaman dediğimiz gibi Suriye'de zaten halkın yüzde yetmişi Sünni Müslüman... Devletteki 24 bakandan da sadece ikisi Alevi-Nusayri... Diğerleri Sünni ya da diğer dinlerin mensupları...



Siz Firavun'u bilir misiniz? İlahlık iddia etti, geberene kadar Allah demedi. Sadece kızıl deniz kendisinin ve ordusunun üzerine birleşecekken, son nefesi olduğunu bildi ve secde etti. O da kabul edilmedi...

Şimdi size öğretmediler de bilmiyorsunuz. Ehl-i kıble tekfir edilmez. Yani kıbleye dönüp namaz kılan kişi tekfir edilmez(küfürdedir denilmez). Ta ki kadı böyle bir kimsenin küfrüne hükmedene ve resmi evrak yazana kadar.

Ehli sünnet(sünnilik) dışındaki Müslümanların durumu da gurup olarak değil fert fert değerlendirilir. Kadının karşısına çıkartılır "Sende mi Hz. Ali için ilahtır diyorsun?" veya "Sende mi şu ayeti inkar ediyorsun?" gibi sorulur, hür iradesi ile cevap alınır. Yanlış cevap verse de yine hemen küfrüne hükmedilmez. İkaz edilir. Nasihat edilir. Ama netice vermez ise "küfürdedir." denilir. Bu İslam hukukunun kısımlarından biridir ve bunu yerine getirme görevi fertlere değil yetkili İslami kurumlara aittir. Fert fert hiç kimse hiç kimseyi tekfir edemez ve mürted'in hükmünü kendi kararı ile tatbik edemez. Böyle bir hareket, fitnedir, anarşi doğurur.

Bir müslüman fert, bir başka müslümanı tekfir ederse de kendisi küfre girer. Zira bir Müslümanı kafir bilmek de, bir kafiri Müslüman bilmek de küfürdür.

Haydi şimdi meydan sizin. Oturun Televizyonun ya da Facebook'un başına, izleyin izleyin tekfir edin!

| Mehmet Fahri Sertkaya
www.AkademiDergisi.com






13 Ekim 2013 Pazar

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün şövalyelik sırları


abdulah gül, ak parti, akp'nin gerçek yüzü, CFR, içimizdeki israil, masonluk, morton abramowitz, nevzat yalçıntaş, recep tayyip erdoğan, sabetayistler, şevket kazan

Şevket Kazan, 'Milli Görüş Hareketi'nde meydana gelen ayrışmaların perde arkası'ndaki olayları anlatıyor...

Boyuna Amerika ile fakslaşıyorlar…!

Abdullah Gül'ün danışmanı Murat Mercan'ın sekreteri, Amerika ile yapılan Abdullah Gül ile ilgili fakslaşmayı, Şevket Kazan'a haber verince işinden kovuldu.
Gazeteci Yavuz Selim'in 'Milli Görüş Hareketindeki Ayrışmaların Perde Arkası: Yol Ayırımı' kitabında Şevket Kazan anlatıyor:




- Abdullah Gül, hiçbir zaman Refah Partisi için çalışmadı.


Hep kendisi için çalıştı.

Erbakan Hoca, Abdullah Gül'e Politik Araştırma Merkezi diye bir merkez kurdurmuştu.

Dış ilişkilerden sorumluydu ya, Refah Partisi'ni Avrupa'ya, elçiliklere tanıtacağı yerde, sadece kendisini tanıttı.
Danışmanı olan Murat Mercan, ki aynı zamanda Melih Gökçek'in danışmanıydı, Amerika'ya boyuna fakslar gönderiyormuş.

Oradan da boyuna fakslar geliyormuş.

Sekreteri de bir hanım kız. Bu hanım kızın annesi de benim hanımın arkadaşı.



Annesine anlatmış, 'Böyle böyle, bunlar devamlı Amerika ile fakslaşıyorlar, hep Abdullah Gül'ün propagandasını yapıyorlar' demiş.Hanım da bana söyledi. Ben de 'Belki yanlış tespit etmiştir. Öyle bir şey varsa, bir gün o fakslardan bir tanesinin fotokopisini alsın, sana getirsin, ben de göreyim' dedim.

Kızı yakalıyorlar ve işine son veriyorlar...

Şimdi Amerika'da kendisini tanıtan bir kitap bastırmış...

Refahyol Hükümeti'nde, Türk Cumhuriyetleri'nden Sorumlu Devlet Bakanlığını biz almıştık. Gül, Türk Cumhuriyetlerine bir tek seyahat yapmıştır, o kadar.

Aklı, fikri Amerika'daydı....

Bir de Amerikan Elçiliği'nde ne vardı, bilmiyorum, oradan hiç çıkmazdı !!!


***


Gül, CFR'ye ev sahipliği yapıyor!

11 Ekim 2013 Cuma

Yılmaz Özdil'e tokat gibi bir cevap... Esad ve Suriye gerçekleri


akp'nin gerçek yüzü, beşar esad, el kaide terör örgütü, muhalifler, özgür suriye ordusu, recep tayyip erdoğan, suriye sorunu, yılmaz özdil

Genç bir gazetecinin Yılmaz Özdil'e cevabi yazısıdır.

Çünkü...

Bir İngiliz siyasi analist, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad için “iğne ile kuyu kazabilecek bir sabra sahip” değerlendirmesinde bulunmuştu. Halk TV’ye verdiği röportajı izlediyseniz, Esad’ın gerçekten de ülkesinin maruz kaldığı tüm komplolara, ihanetlere, yağmaya, kıyıma, yalana, talana rağmen ne kadar soğukkanlı, sakin ve seviyeli konuşup hâlâ inatla barıştan, kardeşlikten söz ettiğini görmüşsünüzdür.

Suriye halkının Esad’a yakıştırdığı sıfatlardan biri “muallim” yani öğretmendir. Halka nedenini sorduğunuzda Esad’ın kendilerine düşmanı, düşmana karşı nasıl dik durulması gerektiğini, birlik ve beraberliği öğretip kendi davranışlarıyla da göstererek örnek olduğunu söylerler. Esad her konuda eleştirilebilir ama üslubu, seviyesi, konuşurken seçtiği kelimeler ile ilgili eleştirilecek bir tarafı olmamakla birlikte bu özelliğinin düşmanlarında bile hayranlık uyandırdığından hiç kuşkum yok. Esad’ın vatandaşlarından birine “ananı da al git” dediğini tasavvur edemiyorum mesela… İmkansız…


Yılmaz Özdil’in de “Başbakan’a eleştiri yapılmasına izin vermem” dediği televizyon programı süresince başka bir ülkenin devlet başkanı olan Esad’a “Ortadoğu Hacivatı, kasap, cellat” gibi hakaretlerde bulunduğunu izlemişsinizdir. Sahip çıkıp eleştirilmesini kabul etmediği başbakan ise iki buçuk yıldır her yerde, her fırsatta Esad’a yönelik hakaretler yağdırdı, tehditler savurdu…

Başbakan her ağzını açıp Suriye ile ilgili konuştuğunda, utandım ben.

Utandım; çünkü emperyalizmin bölgemize girmek için seçtiği kapıyı İslami kılığa bürünmüş emperyalist uşakları aracılığıyla zorlayan bir Başbakanımız var.

Utandım; çünkü ülkeyi kan gölüne çeviren “muhalefet” dedikleri haydutların güzel İstanbul’da ağırlandıklarını, o “muhalif”lerin TV kanallarında arkalarına boğaz manzarasını alarak kin ve nefretlerini nasıl kustuklarını seyrettim.

Çünkü Filistinli, Iraklı mülteciler Suriye’ye geldiklerinde onları kendi evlerinde ağırlayan Suriyelilerin Hatay’da kar altındaki çadırlarda, İstanbul, İzmir, Ankara sokaklarında nasıl yaşadıklarını, kız çocuklarının tecavüze uğradıklarını, satıldıklarını izledim.

Çünkü korkunç bir patlamadan sonra yerden aldığı insan etini olay yerine gelen kameralara gösterip “bu mu senin demokrasin ey Erdoğan!” diye çığlık atan bir babayı işittim…

5 Ekim 2013 Cumartesi

Reyhanlı saldırısını El Kaide üstlendi

akp'nin gerçek yüzü, büyük israil projesi, cia, el kaide terör örgütü, gerçek yüzü, kripto Yahudiler, mossad, muhalifler, özgür suriye ordusu, reyhanlı saldırısı, suriye sorunu


Suriye'deki sözde muhalif, özde teröristlerin, el Kaide bağlantılı ve en önemli örgütü Irak ve Levant İslam Devleti (ISIL), Reyhanlı saldırısını üstlenirken AKP hükümetini, Bab'ul Hava ve Bab'ul Selam sınır kapılarını açmaması halinde intihar saldırıları düzenlemekle tehdit etti. Söz konusu örgütün 3 yıldır AKP hükümeti tarafından desteklendiği biliniyor.

Breakingnews'in yayınladığı bildiride "Aslanlarımız İslam toprakları üzerindeki Türk devletine iyilik mesajını iletmek ve burayı kafirlerden temizlemek için hazırlar" ifadeleri yer alırken Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a da sınır kapılarını açması için gelecek pazartesiye kadar süre veriliyor. Son olarak açıklamada Reyhanlı ile Bab el-Hava bombalamaları da ISIL tarafından üstlenildi ve AKP hükümetinin çıkarlarını hedefleyen intihar saldırılarının Ankara ve İstanbul'u da vuracağı uyarısı yapıldı.

11 Mayıs 2013'de Reyhanlı / Hatay'da düzenlenen iki ayrı bombalı terör saldırısında 52 kişi ölmüş, 146 kişi yaralanmıştı. AKP hükümeti gizlediği gerçek ölü sayısının meydana çıkmaması için ölü sayısı vermiş ama ölülerin isimlerini bir türlü açıklayamamıştı. Görgü şahitlerinin ve sağlık görevlilerinin sosyal medya üzerinden paylaştığı ilk bilgilere göre en az 200 kişi ölmüştü ve yaralılar sayılamayacak kadar çoktu. Tam bir tiyatro çevrilmiş, gerçekler milletten gizlenmiş, devlet milletine yalan söylemiş ve hedef saptırılmıştı. Bakanlar tarafından bile gerçek dışı beyanlarda bulunulmuş, basın sansürlenmiş, gazeteciler korkutulup susturulmuş ve yandaş basın da olanca gücü ile AKP'nin menfaatleri doğrultusunda haberler yapmışlardı. O kadar ki, o bölgedeki onlarca kameranın hepsinin de bozuk olduğu iddia edilebilmişti. Sürekli oralarda olan ve Suriye'den mülteci oldukları iddiası bölgeye getirilen seyyar satıcıların o gün o bölgede olmayışı bile araştırılmamıştı. El Kaide bağlantılı ve saldırıları üstlenen örgütün bu itirafı, olay anından beri bilinen ama hükümet tarafından gizlenen gerçekleri gözler önüne serdi. Bir kez daha iyice meydana çıktı ki, logosunda bile Yahudilerin kutsal sembolü yedi kollu şamdan (menora) bulunan Ak Parti, tamamen, Büyük İsrail Projesine giden yolda, Türkiye'nin ve bölgenin Batı ve İsrail menfaatine yeniden düzenlenmesi maksadı ile içimizdeki kripto Yahudiler ve Sabetayistler tarafından CIA ve MOSSAD kontrolünde kuruldu.

İşte o bildiri:




Suriye'de katliam yapan el Kaide örgütüne kimyasal silahı MİT mi verdi?

akp'nin gerçek yüzü, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), el kaide terör örgütü, el nusra, kim yaptı, kimyasal saldırı, kimyasal silahlar, mit, özgür suriye ordusu, suriye sorunu

Suriye’de PKK'ya yakınlığıyla bilinen ve geçtiğimiz günlerde lideri Salih Müslim'in Türkiye'ye gelerek AKP'li yetkililerle görüştüğü PYD, Türkiye’nin el-Kaide bağlantılı gruplara kimyasal silah desteğinde bulunduğunu iddia etti.
PYD’nin resmi yayın organı Pydrojava’nın haberine göre Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi, Nusra Cephesi ile Türkiye istihbaratının ittifak yaptığına dair bir belge yayımladı.
Yakın Doğu Haber'in çevirdiği belgede MİT ile El-Kaide bağlantılı gruplar arasında ittifak yapıldığı öne sürülüyor.Belgede Türkiye’nin Nusra Cephesi’ne Suriye'de kullanılmak üzere kimyasal silah desteğinde bulunacağı belirtiliyor 
Yakın Doğu Haber'in çevirdiği belgeye göre geçen nisan ayının sonlarında Gaziantep'te, Türkiye istihbaratı, Nusra cephesi, Suriye Ulusal Koalisyonu ve Özgür Suriye Ordusu’ndan liderlerin bulunduğu bir toplantı yapıldı ve toplantıda Türkiye istihbaratı Nusra cephesine, orta-ağır silahlar ve uçaksavar füzeleri vererek yardımda bulunmayı taahhüt etti.
Nusra Cephesi’nin Suriye'de kullanmak üzere Türkiye istihbaratından kimyasal silah desteği garantisi aldığının iddia edildiği belgede El Nusra’nın bu silahı, Özgür Suriye Ordusuna bağlı İslam Tugayı ile işbirliği içinde kullanmak üzere alacağı belirtiliyor.
Belgede ''Nusra Cephesi Şeriat Komitesi, rejimi devirmek adına, kimyasal silah dahil her türlü aracın kullanılabileceğini belirtir'' ifadesi yer alıyor. Nusra Cephesi bu hususta İslam Hukuku ilkelerine dayandığını söylüyor.
Belgede ayrıca Gaziantep’te bir araya gelen bu tarafların ''Suriye krizinin silah ve güçten başka çözümü yoktur'' ifadesini kullandığı yer alıyor.
İşte o belge:




Ahmet Davutoğlu da Kripto Yahudi mi? Türkiye'deki Karaim Yahudileri kimler?

ahmet davutoğlu, akp'nin gerçek yüzü, ali babacan, dış işleri bakanları, içimizdeki israil, karaim yahudileri, kırım yahudileri, kripto Yahudiler, sabetayistler, yalçın küçük
Karaim kelimesinin kökeni hakkında pek çok görüş ortaya atılmıştır. "Kara" kökenin Arapça okumak, kıraat etmek anlamına gelen ve Kur'an ile aynı kök olan "Karae"den geldiği ve aynı şekilde Arapça ile aynı dil ailesinden olan İbranice'deki yine okumak anlamına gelen "Karai"den geldiği ve sadece yazılı Tora'yı, Eski Ahit'i otorite kabul ettiklerini ve genel Yahudi kitlenin benimsedikleri diğer Tevrat yorumlarını gözönüne almadıklarını ima eden bir ifade olduğu da söylenmiştir. Karay, Kara'ya mensup olan demektir ve sonundaki Arapça aidiyet eki "i" Türkçe ses uyumuna göre düşüp "y" olmuştur. Karaylar, İbranice'de çoğul takısı "im" getirilerek Karaim şeklinde telaffuz edilir.Bir diğer görüşe göre 10. yüzyılda Bizans'tan sürgün olarak Hazar ülkesine sürgüne giden ve Museviliğin Karai mezhebine bağlı olan insanlar, Hazar Devleti sınırları içinde kalan Kırım topraklarına yerleştirildiler. Hazar hakanının Musevi inancını kabul etmesiyle, Karai mezhebi, Kırım'da yaşayan Türkler arasında da yayılmaya başladı. Bu inancı kabul eden Türk toplulukları, ilerleyen yıllarda 'Karaim' adıyla anılmaya başlandılar. (Wikipedia)

***

Son dönemde Türkiye’de “Kırım Tatarları” modası esiyor. Kemal Karpat’tan Halil İnalcık’a yıldızı parlayan tarihçiler, Ahmed Davutoğlu’ndan Ali Babacan’a yükselen siyasetçiler hep Kırım Tatarı.

Biz de konuyu Prof.Dr. Yalçın Küçük’e sorduk. Kırım Tatarları’nın kökenleri nereye dayanıyor? Türkiye’de hangi önemli isimler Kırım Tatarı? Yalçın Küçük’ün bu isimlerle ilgili çalışmaları var mı? Odatv olarak Prof.Dr. Yalçın Küçük’e sorduk. Küçük, Odatv’ye yanıtladı.

İşte Yalçın Küçük’ün açıklamaları:

Tyurkskiye Narodı Kırıma, 2003 tarihinde Moskova’da basılmış çok bilimsel bir kitaptır. Adından da anlayabileceğiniz gibi, bu kitabın adı “Kırım’ın Türk Halkları”dır. Bu standart bir kitaptır. Dolayısıyla Kırım dediğiniz zaman, Türkler ve Tatarlar dediğiniz zaman, elimizde yeni çıkmış “Tyurkskiye Narodı Kırıma” kitabı var.

Bu kitap üç bölüme ayrılıyor. Kırım dediğimiz zaman, biz Kırım Tatarları’nı kastediyoruz. Ama aslında bilimsel ve tarihsel olarak orada üç halktan bahsedebiliriz. Bir tanesi Karain, ikincisi Kırımskiye Tatarı, üçüncüsü de Kırımçaklar. Demek ki, Türkçede genel olarak Kırım Tatarı dediğimizde, etnik açıdan ve zaman zaman din açısından da birbirinden farklı üç halktan söz ediyoruz. Zaten kitabın başlığı da bu: Tyurkskiye (Türk) Narodı (Halkları) Kırıma(Kırımın).

Karainleri şöyle ifade edebiliriz; İbraniler “Karaim” der; Batılılar Karaibler, orada yaşayanlar, Türkler ve Ruslar ise “Karaim” derler. Demek ki, Kırım Tatarlarının veya Kırımlı dediklerimizin önemli bir bölümü Karaim’dir. Bunlara ya “Karia” deriz veyahut “Karia Türkleri” deriz.

Bunlardan bildiğimiz bir kişi var, o da Refik Halit Karay’dır. Bunlar “kara” sözcüğünden gelirler. “Kara” İbranicede “okumak” demektir. 14, 15 ve 16’ncı yüzyılda en çok Galata Köprüsü yakınlarında oturdukları için oraya “Karaköy” denir. Demek ki, bugün Karaköy dediğimiz yerde, eskiden bizim “Kırımlılar” dediğimiz Karayiler oturuyordu.

İkinci grup Kırım Tatarlarları’dır. Bunlar ayrı bir kategoridir. Dolayısıyla bana Kırımlıları sorduğunuz zaman, diğer Tatarları ayırmak durumundayız. Kazan Tatarları da var. Lenin kısmen Kazan Tatarıdır. Azerbaycan’a dışarıdan baktığınızda onlara da “Tatar” denir. Onları da ayrı tutuyoruz. Bu nedenle de sorduğunuz sorudan İlber Ortaylı arkadaşımızı da ayrı tutuyoruz. Zaten şu sıralarda bir ödül de almadı. Gittikçe ödülsüz bir yere doğru gidiyor. Kırım Tatarları dediğimizde bunları ayırmış oluyoruz.

KARAYLAR YAHUDİLİĞİN BİR KOLUDUR

Karaylar, Karay dini veya mezhebindendir. Karayiler Yahudiliğin bir koludur. Kara oradan gelir. Kımçaklar, onlar da net olarak Yahudi kabul edilir. Türkiye’de de bu isim ve soyisimlere yaklaşıyoruz. Kırım Tatarı dediklerimiz de genellikle Müslüman’dırlar ve Türkçe de konuşurlar. Karayiler, Karayi Yahudisi veya Karayi Türkü denilen çok tipik bir millettir. İnanılmaz güzel ve arı bir Türkçeleri vardır. Aynı zamanda 8’inci yüzyılda ortaya çıkmış olan Karaim kolundandırlar. Dış görünüşlerinde Müslümanlar fakat ayinleri Karayin, yani İbraniyettir.

Bunun dışında iki ayrıntıya daha değinmek istiyorum. Ödül alıyorlar, şunu yapıyorlar, bunu yapıyorlar, bunlar doğru. Ancak, AKP ile beraber en fazla kimler ödül aldı dediğiniz zaman –ki yeni kitabım “Çöküş” te de tekrar tekrar ortaya çıkarttıklarım var– birincisi Jak kamhi, İkincisi de İhsan Doğramacıdır. Jak Kamhi, Türkiye’de aşağı yukarı sivil kesimin Haham Başı gibi bir insandır. Yahudi’dir, buna bir itirazımız yok. Doğramacı’nın ise anadilinin İbrani olduğunu göstermiş oluyorum. Bu, birinci ayrıntıdır. Bu ödüllendirmeyi bunlardan çok ayrı düşünemeyiz.

İkinci noktaya geldiğimizde, verdiği bütün ödüllere bakmak durumundayız. En önemli ödülleri Kamhi ile Doğramacıya verdiler. Kamhi’yi biliyoruz, ona bir karşıtlığımız yok. İsrail ile Türkiye arasındaki ilişkiyi kuran zengin Yahudilerden bir tanesidir. Ona verdiler. Niye verdiklerini kitaplarımda yazacağım. Öbürü de Doğramacı’ya verildi. Doğramacı da, bunları kitaplarımızda çıkarttık, kendisini överken söyledikleri gibi, anadili İbrani’dir.

Bu iki örnekten de çıkartabileceğimiz gibi, böyle bir eğilim görüyorsak, benim de “Tyurkskiye Narodı Kırıma” kitabından da verdiğim bilgilere göre, Kırımçak tipik Kırım Yahudisidir. Bu soyadı Türkiye’de de vardır. Kırım Yahudilerine “Kırımçak,” diyoruz. Karaylara da İslam ile İbraniyet karışımı diyebiliriz. Bir tür sabetayizme benzerler. Bir yanları İbrani’dir, bir yanları başkadır. Şunu da belirteyim ki, bunların nasıl olduğu o tarihlerde tartışmalıdır.

Türkler’di de, sonradan mı Musevi oldular veya Musevilerdi, sonra mı Türk oldular? Bu konuda çok ciddi tartışmalar vardır. Kökleri Hazar Yahudilerine gider. Onlar reddederler, “biz bağımsızız,” derler; “biz esas bölgeyiz,” derler. Benim yararlandığım bütün kaynaklara göre, bunların ayinleri İbranicedir, Türkçedir. Türkçeyi çok güzel kullanırlar ama Türkçeyi yazmazlar. Rusça yazarlar. Dolayısıyla Kırımlıları incelemek için mutlaka Rusça bilmek lazım.

AKP’DE ÖNEMLİ YERLERDE KIRIMLILAR VAR

Benim tespitlerime göre, şu anda AKP’nin hükümete getirdiği en önemli yerlerde üç tane Kırımlı var. Ali Babacan, Cemil Çiçek ve Ahmet Davutoğlu. Bunların bazıları hakkında yazdıklarım var. Sadece ödülde ve bilimde değil, başka alanlarda da yükselttikleri içinde benim verdiğim bilgiler çerçevesinde ele alınabilecek olan Kırımlılar var. Burada Kırımlı sözüne sadık kalıyorum. İbrani mi değil mi, Karay mı, Kımçak mı? Bunlara girmiyorum.

Ahmet Davutoğlu’nun kızının ismi Sefure, tipik bir Karay ismidir, onları tespit ettim. Sabri Ülker’in kızı, Ahsen Özokur’un oğlu Ahmet’le evlidir. Demek ki, başka vesileyle çıkarttığım endogamiyi burada da görüyoruz. Kendi aralarında evleniyorlar. Şunu çok açık söyleyebilirim; Ahmet Davutoğlu’nun bu özelliklerinden başka, Dışişleri Bakanı olmak için hiçbir özelliği yoktur.  Sadece Kırımlı, Karay ve çok büyük bir ihtimalle de Sabri Ülker ailesinin dünürü olduğu için oraya gelmiştir. Sabri Ülker bana mektup yazmıştı, “biz sabetayist değiliz,” diye. Ben onları yayınladım. Tekrar yayınlayacağım. Şu anda AKP’nin bir yan örgütü gibi çalışıyor.

AKP TÜRKİYE’DE İSLAMİYETİN KÖKÜNÜ KAZIYACAK

Ülker holding Asam’ı çürüttü. Asam birazcık bağımsız oluyordu, parayı kesti. Kim kesti? Parayı bunlar kestiler, bazı yerlerde “bunlar” diyorum çünkü beraberdirler. Dolayısıyla Kırımlılar ile AKP’nin üst tarafı evlidir, karı koca ilişkisi vardır, beraberdirler. Cemil Çiçek de bunlardandır. Çiçek soyadı sadece Hazardan gelir, bunu iyi öğrensin Cemil Çiçek. Ben 2002 yılında, bu hükümet kurulurken, “bunlar İslamiyet’in kökünü kazıyacak,” dedim. Türkiye İslamiyet’ten hiçbir zaman AKP döneminde olduğu kadar uzaklaşmamıştır. İslamlar Türk ordusuna karşı değillerdir. Dünyanın her tarafında dindarlar orduyu tutarlar. Onların en muhafazakâr yanlarıdır. Bunların böyle olan hiçbir yanı yoktur. İslamlar devletin, kamunun mallarını böyle yabancılara satmazlar. İslamlar hiçbir zaman ülkenin sınırlarını İsrail’e kiraya vermek için bu kadar çaba harcamazlar.

BABACAN ADINI KARAYLAR KULLANIR

Ali Babacan’a gelirsek, Babacan adı çok, çok tipik bir Karay adıdır. Karaylar kullanır. İsterseniz Karay Türkleri deyin, isterseniz Karay Yahudileri deyin. Ben öyle bir şey söylemiyorum, ben bilimsel olanları söylüyorum. Daha önce kitaplarımda Babacan’ın ne olduğunu yazmıştım. Ahmet Davutoğlu için Ayetullah Hamaney çok yakın bir zamanda “Davudi,” dedi. “Banu’nun kocası,” dedi. İktidarlarının ilk zamanlarında doksan tane Davudi’yi, Davudi derken İbraniyi kastediyor, Amerika’da yaktılar. İşte, Davudi sözcüğüne Karaylar aynı zamanda “Davutoff,” derler.  Karayin Tarikatını kuran adam Amman bin Davut’tur. Ondan dolayı da bu soyadı çok kullanılır.

Tekrar ediyorum, Ahmet Davutoğlu’nun Kırımlı olmak dışında, Dışişleri Bakanlığı’na gelmek için hiçbir meziyeti yoktur. Kırımlı’dır ve bana, “sabetayist değilim,” diyen Sabri Ülker’in torunuyla kızı evlidir. Sefure’nin annesinin adı Sara’dır. Şimdi bu çerçeve içinde düşünecek olursak, Halil İnalcık’ı da bir tarafa koymak durumundayım. Bunlara Koç Üniversitesi ödül verdi. Benim bununla ilgili çeşitli yazılarım vardır, beyefendi bir insandır, ama ciddi, önemli bir tarihçi değildir. Bunu hep söylüyoruz. Bir kitabı vardır; Osmanlılar üzerine olan bu kitap İngilizce de basılmıştır. Ben size izin verirseniz bu kitabın önsözünden bir paragraf aktarmak istiyorum "Prof. Bernard Lewis’e şükranlarımı sunarım. Bu kitabı yazmamı o sağladı." Birinci cümle bu. Bernard Lewis yazdırmış bu kitabı. Bernard Lewis büyük Siyonist’tir ve Amerika’da Irak savaşının mimarı olarak bilinen bir insandır.

TÜRKOLOJİ DÜNYADA SADECE YAHUDİLERİN ALANIDIR

Bir de benim öne sürdüğüm bir teori vardır: Türkoloji dünyada sadece Yahudilerin alanıdır, başka hiç kimse girmez. Amerikan dünyasında Lewis vardır. Fransızlarda Paul Dumont vardır. Bu kişi Paris’teki Türkoloji’nin başındadır. Bunlar kendilerine yakın olmayan hiç kimseyi bu alana sokmazlar. Devam ediyorum. Diyor ki, “bu kitabı Prof. Norman Vuckoviç çevirdi.” Norman Vuckoviç, o da İbrani’dir ve bu kitapta bizim yurttaşlık bilgilerinden bildiğimiz tarihsel bilgilerin ötesinde bir tek cümle yoktur. Ama Halil Hoca bu dönemde AKP ile beraber sanki büyük bir tarihçiymiş gibi hareket ediyor. Halil Hoca bir dikkatlilik yapıyor, bunları çok fazla desteklemiyor, konuşmuyor. Tarihçi olarak da, benim duyduğum kadarıyla, Habertürk’e çıkartıldıklarında konuşmuyor. Zaten Habertürk bugün Neo Osmanizasyon için kurulmuştur. Böyle bir takım müezzinlerin, şunların, bunların çıkıp tarih programı yaptığı bir yerdir.

Kemal Karpat a gelince, onun Kırımlı olduğuna dair pek çok bilgiler geliyor. Bu Kırımlılar’ın bir tarafı var, dağılırlar. Kemal Hoca Romanya’ya gitmiştir. Bir kısmı Türkiye’ye gelmiştir. Bunlar Türkiye’de çok dağılmışlar. İstanbul’da yerleri vardır. Bazısının Mısır’da yerleri vardır ama hepsinin tipleri bellidir. Ben hiçbir zaman bu analizlere fizyonomiyle girmiyorum.

AKP İKTİDARA GELİRKEN BU KİTAP YAZILDI

İngilizlerin güzel bir sözü vardır: “Bütün bebekler birbirine benzer, onlar da Churchill’e benzer.” Ama alın Cemil Çiçekle, Davutoff’u ya da Davutoğlu’nu yan yana getirin nerdeyse amca çocuklarıdır. Bunlara bir tanesini daha katacak olursanız, Kaya Çilingiroğlu’nu katabilirsiniz. O da Kırımlı’dır. Ben her zaman bilimsel konuşurum. Mesela bir kişi “Mardinli” soyadını alıyorsa, “Mardinzade” alıyorsa, o Türk ve Müslüman’dır. “Mardin” alıyorsa, çok büyük bir ihtimalle İbrani’dir. “Karpatlı” veya “Karpatgil” olarak alıyorsa, o Türk’tür; ama “Karpat” olarak alıyorsa, o İbrani’dir. Çünkü İbranilerin çoğu bu kelimenin Rusçası’nı, “Karpat”ı kullanırlar. Kemal Karpat, “İslam’ın Siyasallaşması” kitabında, o da ön sözünde söylüyor. Aşağı yukarı AKP’nin kuruluşuna denk geliyor. Yani İsrail ve diğerleri AKP’yi iktidara getirmek istediklerinde, bu kitabı hazırlamış. Son derece zayıf bir kitap. Zaten sizdeki mülakattan sonra bana dünyanın pek çok yerinden notlar geldi. Boğaziçi Üniversitesi’nde bir dergide, kitabın bütün hataları gösterilmiş. İlkokul hataları var ve burada da çok açık olarak, tamamen Fethullah Gülen’e biat etmiş, onu övmüş. Hiçbir tutarlılığı olmayan bir kitaptır. Demek istediğim şu ki; Kemal Karpat gibi daha önceki yıllarda ne cami bilen, ne de namaz bilen, dinle hiçbir ilgisi olmayan biri nasıl böyle dönüş yaptı? Kaldı ki, ben ODTÜ’deki hocalık dönemimden hatırlıyorum, muhafazakârdı ama laik, modern, cumhuriyetçi bir insandı. Sonradan böyle döndüler.

GİZLİ BİR EL BUNLARI YÜKSELTİYOR

Son olarak şunu söyleyebilirim. Fethullah Gülen, Türkiye’nin İslamizasyonunda, Türkiye’nin Osmanizasyonunda, yeni bir dönemin kurulmasında, dışarıda bulunmuş olan, kötü de olsa İngilizce bilen üç isim var. Şerif Mardin, Kemal Karpat, Metin Heper. Biz de bunları izliyoruz. Dolayısıyla, bu Kırım kategorisi ile AKP iç içedir. Bir yandan Tayyip Erdoğan soyunun Gürcistan’dan geldiğini ima ediyor. O, Kafkasya’dır. Bu, kesin bildiğimiz bir şeydir ve bir şey daha var ki; gizli bir el bunları yükseltiyor. Cemil Çiçek o yüzden oradadır, Ali Babacan o yüzden oradadır.

Babacan’ın hiçbir yeteneği ve politik tecrübesi yoktur. Dışişleri gibi önemli bir göreve verilmişti. Kimdi bunların ilk Dışişleri Bakanı? Yaşar Yakış’tı. Ne demişti Yakış? “Ben onlardan değilim diye, beni attılar.” Bu, yazılıdır; ondan sonraki Abdullah Gül diye birisidir. Bana mektup yazmıştı, “ben sabetayist değilim,” diye. Öyle mi değil mi? Bilemeyiz. Ben de o tarihten beri, “bana belge gönder yazacağım,” diyorum; göndermiyor. Demek ki, getirdikleri Dışişleri Bakanlarından bir tanesi sabetayizm şüphesi altındadır. Sadece “evrakta sahtecilik” şüphesi değil, bir de bu şüphe vardır.

Babacan için tekrar söylüyorum; Sabri Ülker’le alışveriş yapan Karaylı, karısının adı Sara, annesinin adı Sefure, kızının adı Aybike. Aybike Karaylıların en çok kullandıkları isimdir.

Odatv.com


Bu güne değin en çok tıklanılanlar